Yalnızca benim aşina olmadığım suratımı koluma taktım öncelikle:

bu yolda birlikte yürüyeceğiz.

Boyumu aşması mümkün olmayan heybetli enkazın arasından usulca geçtim:

çıt çıkmadı.

Muhtemelen az önce yere kavuşmuş olan koca bir parçanın altında ezildim

-beton parçaları, camdan daha derin kesikler açıyormuş.

Sırtımda üç kesik vardı. Hafifçe elinizi soksanız, tüm iç organlarımı sökebilirdiniz yerinden. Ama şimdi siz, bir beton kesiğiyle bütün yaralarımın layığını bulduğuna da inanmayacaksınız elbet. Dilimden dökülen hiçbir söze inanmayacaksınız, biliyorum.

Ancak…

Ancak anlatacağım. Daha önceleri hiç görmediğim, ıssız bir sokakta karşılaşsak tanımaz gözlerle yüzüne bakacağım suratımın koluna girip anlatacağım. Bu yıkımdan arda kalan tek şeyim, bu yıkımın dahi iğrenmelerini bir kenara bırakıp el süremediği tek şeyim.

Görmüyor musunuz?

Bir adım öne çıkın lütfen, gözlerimi kör edip geldim.

Her şeyin birkaç yüzyıl önce vuku bulduğu ile başlayayım anlatacaklarıma. Bilmediğim bir şeylerin korkusu sarmıştı her yanımı. Bir dehşetin pençesinden sıyrılmaya çalışıyordum. Aynalardan kaçıyordum. Sıfır şiddetinde bir deprem ile tuzla buz olmuş bir kentin içinden geçtim. Bir kente kelepçelendim. Yara bere içindeydi suratım. İçleri çoktan boşalmış, her biri birbirinin aynısı olan gözlerin hapsindeydim. Bu kanlar içindeki aşağılık bedenin her zerresinde süzüldü gözleriniz. Bir caniden ödünç aldığınız gözleriniz ile lime lime edildi derim. Kör bir bıçakla tırnaklarım kesildi. Her biri birbirinin aynısı olan bedenlerinizin arasında kayboldum sonra. Kaçtığım her ne varsa, tüm benliğimle kurtulmaya çalıştığım ne varsa tam olarak ortasında, öylece duruyordum.

Rastlayamazdınız bana bir kez bile.

Lütfen müsterih olun, tüm acı çekmelerimi kapıda bırakıp geldim.

Tırnaklarınızın arasında küflenmiş bedenim tiksindirmiyor beni.

Tek bir hamleyle kalbimi yerinden sökmenizden de ürkmüyorum.

Kalabalığınız beni yıldıramaz, yanılgıya düşmeyin lütfen.

Koca bir hiçliğe eşdeğer bu kalabalığın içinde kendime bir yer bulamam. Hatırlamadığım bir seferde, göz kapaklarımı tersine çevirip meyletmiştim; ancak uçurumlarınıza sığmıyor çelimsiz bedenim. Yüzyıllardır dolaşıyorum aranızda. Sefil yaşamlarınızın her anında oradaydım. Kollarımdan akan kanlarda boğuldunuz sayısız kez. Bir ölümün başlangıcında olduğunuzu fısıldadım kulaklarınıza. Çivileri sırtınızı delik deşik etmiş yataklarınızda sizlerle uyudum. Biricik rüyalarınızın yegâne karabasanıydım. Gözlerinizi her yeni güne benimle açıp her yeni güne benimle lanet ettiniz. Bildiğiniz tüm küfürlerin döküldüğü o dil de bendim. Varlığım yolunuza taş koyarken, biraz durup soluklanmaya çalışıyordum.

Kendinize hak gördüğünüz yaşantıların peşi sıra koşarken siz, ben bir köprünün tam da başında bekliyordum. Adım atmaya cüret edemezdiniz. Çoktan biliyordum gideceğiniz her yolu, döneceğiniz her sokağı. Uğruna kaybolduğunuz evlerde kaç yaşam eskittim, bilmiyorsunuz. Çıplak bedenlerinizden damlayan o terdim ben. Bir ömrü içine alacak mutluluğu heba ettiniz üzerimde. Diş etlerinizi titreten her hazzın tek öznesi; başparmaklarınıza yaptığınız yama; avuç içlerinizi süsleyen o nişaneydim. Görmediniz.

Bir fısıltı kadar can yakan çığlıklarımla sağır olduğunuz. Her ah edişinizde içinizde kendine biraz daha yer bulan pişmanlıklar oldum sonra. Hıçkırıklarımla düğümledim boğazınızı. Her yanımı saran çaresizliğim tüketti sizi, saf bir heyecanla atıldığınız her başlangıçta. Yolunuzu yitirdiniz; her sokak bana çıkıyordu. Kaybolmuşluğum tüm adreslerinizi sildi hafızanızdan. Sırtınızdaki o uslanmayan, ne yapsanız etseniz de dinmeyen, sizi gün be gün çıldırmanın eşiğine getiren belli belirsiz kaşıntı da bendim. Hiçbir çaba bana ulaştıramazdı sizi. Her an ensenizdeydi soğuk nefesim. Kulağımdaki uğultular şarkılarınız oldu. Aldığınız her nefesi bir öksürükle ben verdim.

Bu yok oluşun ilk adımını attınız, sırtınıza o kamburu büyük bir incelikle yükledim (Ne demek, rica ederim). Çok yolunuz var henüz, bilmiyorsunuz. Bir ölüme alkış tuttuğunuzu da bilmiyorsunuz. Çürümüş bedenlerinize sıkı sıkıya sarılıp toplamda bir varoluşa denk olmayacak kalabalığınızla yaşayıp gidiyordunuz, öyle mi?

Bir kez bile kesişmedi yollarımız, gözlerimiz birbirine bir kez olsun çarpmadı. Her an sizinleydim. Attığınız her adımda, sesinizin yetmediği her çığlıkta, uzanıp tutamadığınız her yardım elindeydim.

Yine de bu boşlukla harmanlanmış, dünyanın bütün acınasılıklarına mahkûm olmuş kalabalığınızda bir yer bulamıyorum kendime.

Ve artık zamanı geldi. Gözlerimi kör edip geldim.

Yalnızca benim aşina olmadığım, ıssız bir sokakta karşılaşsak tanımaz gözlerle yüzüne bakacağım, bu dünyadan geçmiş bütün aynaları içine hapseden suratımı takıyorum koluma:

bu yolda birlikte yürüyeceğiz.

Yazar: Ayça Dağılgan
Artwork: Nur Pınar Özen – Nightmares, Charcoal on Paper, 50×50 Cm, 2022